Belgrad’da doğmuşsan NBA’de oynamak sadece bir hayal değil, hedefti de. 2002’de Indianapolis’te Sırplar, Dünya şampiyonluğuna uzanırken 10 yaşındaki Bogdan’ın idolü ne Peja Stojakovic’ti ne Vlade Divac. Çocuk Bogdan, Kings‘te patronu olacak efsaneler yerine başka bir kahraman seçmişti. Partizan’dan eski takım arkadaşı Nemanja Besovic anlatıyor:
“Kobe’yi çok sever ve küçükken örnek alırdı.”
Söze Sırp ekibi Sloga’da oynayan bir başka eski takım arkadaşı Strahinja Mladenovic devam ediyor: “Biz çocukken birbirimize çok rakip olduk. Zitko Basket’te oynuyordu. Ben de FMP’de. Onunki küçük bir takımdı, benim takımımsa gençlerde Avrupa birincisiydi.”
Mladenovic, Bogdanovic’in içindeki Mamba’ya birinci elden şahit olanlardan: “Bir maçta bize karşı 43 sayı atmıştı. O an onun için sınır olmadığını anladım. Sonrasında bizim takıma geldi, bizle beraber Paris’teki EuroLeague gençler turnuvasında oynadı. Finalde kaybettik ama iyi oynamıştık.”
Peki Bogdan ona göre nasıl biri? “Kişilik olarak mükemmel bir adam, oyuncu olarak tam bir katil.”
Bogdanovic, Zitko Basket formasıyla FMP potasına 43 sayı gönderdiğinde tarihler Nisan 2010’u gösteriyordu. İki takım Sırbistan Gençler Ligi’nde üçüncülük maçı oynamıştı.
Sonrasında FMP kadrosuna dahil olan Bogdan, Palais de Bercy’deki antrenman sahasında EuroLeague gençler turnuvasına hazırlandı. Sadece birkaç metre ötesinde kaderini ve geleceğini belirleyecek şey onu bekliyordu.
Partizan okulu
Bogdanovic’in parladığı an Paris’te, Malaga’ya karşı 79-78’lik galibiyeti getiren büyük şutu dengesiz bir atışla sokmasından sonra geldi. Toplamda 21 sayı atmıştı.
Final maçında sakatlandı ve meşhur Fransız spor akademisi INSEP’in ekibi FMP’yi mağlup etti. O sırada Partizan da Paris’teydi.
EuroLeague Final Four’unun o seneki “Kül Kedisi” yarı finalde Yunan devi Olympiakos’a uzatmada kaybetmişti. Kırmızı-beyazlıların kadrosunda Milos Teodosic, Pat Beverley, Josh Childress ve Linas Kleiza gibi isimler bulunuyordu.
Partizan’da ise daha sonra sadece Belgrad’da değil Fenerbahçe’de de Bogdanovic’in takım arkadaşı olacak Çek dev Jan Vesely.
Avrupa’nın büyük takımları büyük isimli oyuncuları transfer edecek paraya sahipti, Partizan’sa büyük oyuncular yetiştirmek zorundaydı.
2010 yazında Bogdan Bogdanovic ilk profesyonel sözleşmesini siyah-beyazlı devle yaptı. Besovic o günleri anlatıyor:
“Her zaman çok çalıştı, sabırla şansın ona gelmesini bekledi. Sonunda Koç Vujosevic’in Partizan’a dönmesiyle o fırsat geldi. Bogdan da bu fırsatı sonuna kadar kullandı.”
Coach Dule Vujosevic, Partizan için simge bir figürdü. Oyuncularının hem saha içi hem de dışındaki hayatını tam bir hakimiyet altında tutan Vujosevic tam da bu sebeple tecrübeli veteranlardan değil de genç yeteneklerden kurulu Partizan’la büyük başarılar yakalamıştı.
Orada geçirdiği 10 yılın ardından EuroLeague devi CSKA Moskova’yla bir sözleşme imzaladı ama yıldızlarla dolu kadroya karşı koçluk ömrü birkaç ayı aşmadı.
Partizan’a 2013’te, Dule’nin 2012’deki dönüşünden bir yıl sonra gelen Petar Aranitovic anlatıyor:
“Koç Vujosevic her antrenmandan sonra çalışmayı bitirmek için 10/10 serbest atış sokmamız gerektiğini söylerdi. Bogdan bazen 10, bazen 15, bazen 20 tane atardı.”
“Çoğu zaman ben de iyi atardım, 10/10’u bulabilirdim ama dokuzuncu şutumda Bogdan yanıma geldiği zaman sonuncuyu kaçırırdım. Aramızda hep sonuncu için yanıma geldiği zaman kaçırmamla ilgili şakalar yapardık.”
Partizan oyuncularının antrenmanı bitirmek için atmak zorunda olduğu üst üste 10 serbest atışın yanında Bogdan’ın her çalışma için bazı özel alışkanlıkları da vardı:
“Antrenmanları panyanın yan tarafından kendine alley-oop pası atıp smaçlayarak bitirirdi” diyor Besovic.
O dönemden bir başka Partizan’lı Mihajlo Andric başka bir detayı hatırlıyor: “Herkesten sonra bir ya da iki saat daha kalırdı. Her sabah idmanından sonra uzaklardan 10’ar tane üçlük sokmak zorundaydı. Dribling üstü, geriye çekilerek ya da perdeden çıkarak.”
Kısacası Bogdan çalışmalara doyamıyordu. Aranitovic devam ediyor:
“Sabah ya da akşam fark etmez, her antrenman sonunda Bogdan’ı beklerdim. Gelir “Pero hadi teke tek maç yapalım” derdi.”
O dönem siyah-beyaz formayı taşıyan bir başka oyuncu Danilo Andjusic eski takım arkadaşlarının anlattıklarına katılıyor ve Bogdan’ın nasıl her zaman fazlası için çalıştığını şöyle anlatıyor:
“Basketbol 7/24 aklındaydı. Antrenmandan sonra sayısız saat boyu tesislerde kalır, ekstra idman yapardık. Hatırlıyorum bazen sabah idmanından sonra çabucak bir şeyler yer, ikinci idmana geçerdi. Ama bazen ona bile vakit ayırmaz, antrenmanları birleştirip ara vermezdi.”
“Konsantrasyonu her zaman en yüksek seviyedeydi. Sürekli basketbol düşünür, konuşurdu. Dışarı çıkıp yemek yemeye, eğlenmeye giderdik ya basketbol düşünür ya da basketbol konuşurdu. Basketbol konusunda müthiş tutkuluydu. Bakış açısının çok doğru olduğunu ve bir gün büyük bir oyuncu olacağını o zaman anladım. Bence o dönemde edindiği çalışma ahlakı ve tutkusu şu an elde ettiği başarıların temel sebepleri.”
Böyle mentaliteye sahip bir oyuncu varken Vujosevic için takımdaki favori oyuncusunu bulmak zor olmadı.
20’lerinin başında olmasına rağmen, Bogdanovic kısa süre sonra Partizan’ın lideri oldu. Bugün Unics Kazan’da oynayan Andjusic’e göre Bogdanovic’le Vujosevic arasındaki bağ, bir çeşit baba-oğul ilişkisinden farksızdı (Evet, o meşhur boğazlama olayına rağmen):
“Aklımda en canlı kalan şey Bogdan’ın Koç Vujosevic geldikten sonraki gelişimi. Her zaman yetenekli bir oyuncuydu, buna şüphe yok. Ama o dönemde “çalışma ahlakı” nedir, bunu gerçekten öğrenmeye başladı. Şu an olduğu gibi büyük bir oyuncu olmak için ne gerektiğini anladı. Koç Vujosevic ona kendi çocuğu gibi davrandı ve aklına girmeyi başardı.”
Bogdan da bu ilgi ve özenin karşılığını fazlasıyla verdi. Aranitovic anlatırken Miha Andric de onaylıyor:
“Çok kritik bir maçımız vardı. Bogdan maçtan önceki gün antrenmanda bileğini sakatladı. Herkes maçta oynamayacağını düşündü ama o oynamakla kaldı, 30 sayı attı. Çok büyük bir özgüveni ve muhteşem bir kişiliği var.”
Fenerbahçe Doğuş’la Avrupa’nın kralı
2014’te Bogdanovic, Partizan’dan Fenerbahçe’ye gitti. EuroLeague’in Yükselen Yıldızı ödülünü kazanmış ama alışkanlıkları değişmemişti.
Bu kez de Fenerbahçe Doğuş’un eski Boston Celtics’li yıldızlı Gigi Datome anlatıyor:
“Ben Bogdan’ın basketbol çok sevdiğini söylerim. Genelde ben antrenmanlardan sonra şutum üzerinde çalışırım. Ama bazen çalışmam, sonrasındaki streching çalışmam ve hatta duş almam bitmiş, otoparka doğru giderken Bogdan’ı hala sahada ribauntlarımızı toplayan arkadaşlara karşı teke tek maç yaparken görürdüm. Yeni hareketlerini dener, sahada eğlenirdi.”
Bu tutkuyla beraber acıya dayanıklılık da geliyordu. Sırbistan’tan takım arkadaşı ve Basketbol Süper Ligi’nden rakibi Vladimir Stimac alıyor sözü:
“Türkiye’de karşı karşıya oynadığımız bir maçta sakalıktan yeni dönecekti. Sahaya çıktım, gördüğüm ilk şey ters smaç yaptığı oldu. Fenerbahçe Doğuş şampiyonlukları kazanırken sesimi çıkartmadan eğlenmesine izin vermek zorundaydım.”
Gigi’nin de benzer Bogdan anıları mevcut:
“Geçen sezon bileğindeki sakatlık yüzünden oynayamadı. Bir haftadan fazladır antrenman yapmamıştı ama EuroLeague’deki sıralamamız açısından kritik bir maçımız vardı, antrenmansız olmasına rağmen koça oynamak istediğini söyledi. Ben uzun yıllardır basketbol oynayan bir oyuncuyum, hiç böyle bir şey görmemiştim. Onun durumundaki pek çok oyuncu öncelikle kendi sağlığını düşünürdü. Ama o oynadı çünkü takımı ve takım arkadaşlarını çok önemsiyordu. Bunu asla unutmayacağım. Tam da bu sebeple yakaladığı başarılardan mutluyum ve daha yakalayacağı başarılardan mutlu olacağım. Bogdan bu başarıları sadece harika bir oyuncu olduğu için değil, hayatın farklı noktalarında samimi ve içten kaldığı için hak ediyor.”
Bogdanovic, Fenerbahçe Doğuş’la hem EuroLeague hem Türkiye şampiyonlukları kazandıktan sonra Avrupa’dan ayrıldı. Fenerbahçe bu başarıya ulaşan ilk Türk takımı olduğu için tarihi bir zafer olarak kayıtlara geçti bu şampiyonluk. Ama daha önce yapılmamış bir işi yapmak için çırpınırken aklında hep NBA vardı:
Eski Fenerbahçe oyuncusu Ricky Hickman anlatıyor:
“Fenerbahçe’ye beraber geldiğimiz ilk sezonda top kontrolü o kadar da iyi değildi. Ama sonraki iki yılda çok, çok geliştirdi. Hepsi de sıkı çalışma sayesinde.”
“NBA oyuncularından ve yaptıkları hareketlerden sürekli konuşurduk. Sonraki gün antrenman o konuştuğumuz hareketi çalışırdı.”
NBA All-Star hafta sonunda Yükselen Yıldızlar Maçı’nın MVP’si olmak tam da bu sebeple onun için doğal bir evrimin sonucu. Galiba bu konuda en doğrusunu Stimac söylemiş, en iyisi sözü ona bırakarak bitirmek:
“O maçın MVP’si olduğu için çok mutluyum ama en önemlisi şu: Herkese NBA’e ait olduğunu kanıtlıyor. İki yıl önce onun Avrupa’dan çıkacak bir sonraki büyük yıldız olacağını söylemiştim. Bugün söylediğimin doğru olduğunu herkese gösteriyor.”
Kaynak: eurohoops